İdari Yargı Sistemine İlişkin Sorun ve Öneriler

Standard

Türkiye’de yargı, yasama ve yürütme kuvvetlerinin yanında üç erkten biridir ve Anayasa’nın 9. maddesine göre Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.

Ülkemizde hukuki nitelikleri bakımından bir bütün teşkil eden işler farklı yargı kolları altında toplanır ve bunlar hakkında o yargı çeşidine özgü yargılama usulü uygulanır. Yine Yüksek Mahkeme sıfatına haiz birden çok mahkeme bulunmaktadır. Yani Türkiye’de yargı birliği yoktur ve Türk yargısının en başta gelen sorunlarından biri “yargı birliği” ilkesine aykırı bir yapılanma içinde bulunmasıdır. Yeni anayasa değişikliği ile bu sorun için önemli bir adım atılmış ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Askeri Yargıtay kaldırılması öngörülmüştür. Bu önemli adım ile Türk yargı sisteminde başlı başına bir sorun olan asker-sivil ayrımı ortadan kalmış olacaktır. Zaten Askeri yüksek İdare Mahkemesi’nin yargılama usulü ve baktığı davalar bakımından İdari yargılama Usulü’nden pek farkı yoktur. Askeri Mahkemelerinin kaldırılması yargı sistemindeki karmaşıklığı ve içtihat farklılaşmasını bir nebze olsun azaltacaktır. Yargı birliğinin olması uzman mahkemelerin kurulmayacağı anlamına gelmez. Yine iş, sosyal güvenlik, imar, ceza, disiplin vb uzman mahkemeler kurulabilir. Ancak bu mahkemeler tek bir hiyerarşi içinde ve tek bir yüksek mahkemeye bağlı olarak çalışırlar.

Türk Yargı sisteminin yargı ayrılığı ilkesini benimsemesi Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek Mahkemeleri hem aşırı iş yükü altında ezilmekte, hem de olması gereken fonksiyonlarını yerine getirememektedirler. Ayrıca halkın gözünde yargının anlaşılabilirliği de azalmaktadır.

İdari nitelikte olmasında rağmen birçok dava Adli yargı görev alanına bırakılmıştır. Bu durum idari yargının yükünü azaltır ancak mevcut karmaşıklığı daha da arttırabilir. Örneğin tazminat davalarında adli yargı-idari yargı görev ayrımında belirsizlikler olup, görev sorunları doğmaktadır. Sonuç olarak idari yargı-adli yargı ayrımı da yakın zamanda kaldırılmalı ve idari uyuşmazlıklar için Ombudsmanlık sistemi güçlendirilebilir.

Yargı birliği dışında Türk Hukukunun geçmişten bu yana en büyük sıkıntısı dava süresidir. Gereksiz şekilde uzayan davalar sebebiyle hakkın alınması gecikmekte ve bu sebeple de insanlar kanunlar haricinde çözümler bularak hakkını almaya çalışmakta veya hakkından vazgeçmektedir. Türkiye Cumhuriyeti aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından bu konuda defalarca tazminata hükmedilmiştir. Bu sebeple Türk Hukukunda ayrıntılı olarak yapılacak ilk düzenleme dava sürecini gereksiz uzatan prosedürlerin kaldırılması olacaktır.

İdari yargı sisteminde dava süresini düşürmek için İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda bazı düzenlemeler yapılabilir.

Örneğin harç ve posta giderindeki eksikliklerin neden olduğu süre kaybı azaltılabilir. İYUK madde 6/4 ve 6/5’te yer alan harç ve posta giderindeki eksiklik hâlinde verilen otuz günlük sürenin on beş güne indirilebilir ve ikinci ek süre kaldırılabilir. Bu yaklaşım süre yönünden kısmi bir rahatlama sağlayabilir. Bir başka nokta ise, Harç ve posta ücretindeki eksiklikler ikinci bildirimde de tamamlanmadığında dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildikten sonra noksan tamamlama için öngörülen üç aylık süre bir aya düşürülebilir. Yani, tebligatla, harç ve posta giderindeki eksikliklerle ilgili süreler en az iki ay kısıtlanmış olacaktır.

İdari Yargılama Usulü Kanunu 26/3’te, davacının gösterdiği adrese tebligat yapılmaması hâlinde dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak yeni adrese bildirime ilişkin öngörülen bir yıllık sürenin üç aya indirilebilir. Yani bir yıllık sürenin üç aya çekilmesi ve adres kayıt sisteminin esas alınması yönünde bir yasa değişikliği yapılabilir.

İdari Yargılama Usulü Kanunu 19/1’de “Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinde açılan iptal ve yir mi beş bin Türk Lirasını aşan tam yargı davaları ile tarh edilen vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları toplamı yirmi beş bin Türk Lirasını aşan vergi davalarında, taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılması zorunluluğu düzenlenmiştir. Ancak Duruşma yapılması mahkemenin takdirine bırakılabilir. Böylelikle gereksiz duruşma talepleriyle yargılamanın uzatılması önlenebilir.

Yine davaların uzamasını önlemek adına adli tatil sistemi kaldırılıp yerine normal yıllık izin sistemi getirilebilir. Çünkü adli tatil süresinde esastan karar verilememektedir. Sadece delillerin tespiti vs. yapılabilinmektedir. Yıllık iznini kullanacak hâkim önceden izin tarihlerini belirleyebilir ve hâkime o tarihler arasında dava verilmeyerek izin kullandırılabilir. Bu sayede hem davalar uzamaz hem de hâkim yıl içerisinde istediği ve uygun olan bir tarihte iznini kullanmış olur.

Türk mahkemelerinde yargılama usulünde dilekçeler safhası; dava dilekçesi – cevap dilekçesi replik – düplik şeklinde cereyan eder. Dava sonuçlanma sürelerinin düşürülmesi açısından İdari Yargılama Usulü bakımından replik ve düplik süreleri 30 günden 15 güne düşürülebilir. Bence bu süre gayet makul bir süredir.

Yine İdari yargılama usulüne özgü bir kurum olan idarenin zımni red süresi 60 günden 30 güne düşürülebilir. İdare yargı ile ilgili olan dilekçelere ivedilikle cevap verebilir.

İYUK md. 45/4’de “Bölge idare mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulmadığı takdirde istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verir. Bu hâlde bölge idare mahkemesi işin esası hakkında yeniden bir karar verir” hükmü düzenlenmiştir. BİM tarafından verilecek “yeniden kararın” bütün dava dosyasının yeniden inceleyerek ve delillerin yeniden toplanarak yapılması yargılamanın makul sürede bitirilmesi anlayışına uygun olmadığı söylenmelidir. Aksi takdirde Bölge İdare İstinaf Mahkemeleri ağır bir iş yükü altında kalabilir.

Özellikle esastan yapılan incelemede ilk derece mahkemesi oybirliği ile idari işlemi iptal etmiş, BİM istinafta iptal kararını kaldırmışsa karar ne kadar doğru olursa olsun, taraflar hukuken bir kez daha kararın gözden geçirilmesi ve kaldıkları ikilemden dolayı hukuken tatmin olma ihtiyacı hissedebilirler. Bu bağlamda bu nitelikli kararlar açısından filtreye tâbi bir karar düzeltme mekanizması geliştirilebilir. Adalete olan güvenin tesisi için buna imkân verilmesi hukuk devleti ilkesine ve adil yargılanma hakkına uygun gözükmektedir.

Yapılacak yasal düzenleme ile istinafta avukatla temsil zorunluluğu getirilmesi, hatalı veya hukuken yanlış dilekçe ve iddiaların incelenmesi ve gereksiz iş yükünü azaltabilir. Fransız idari yargısında istinafta avukatla temsil mecburidir.

Kanun yararına bozma kararı verilmişse daha önceden verilmiş olan mahkeme kararının hukuki sonuçları ortadan kalmaz. Çünkü kanun yararına bozma, hukuka aykırı verilmiş kararların hukuk sisteminden ayıklanması içindir. Ancak bu durumda şartlar altında ilgiliye devletin makul bir tazminat ödemesi yerinde olabilir.